Sevgili Günlük #42 | Doğum Günü, 2. Self Date ve Sait Faik
Selamlar. 🙋♀️
Nasılsınız, umarım herkes iyidir ve iyi olmaya çalışıyordur. Uzun zamandır sesimi duyurmuyordum buradan. Bazı inişli çıkışlı dönemlerim oldu, sağlık problemleri veya buraya duyduğum isteksizlikti uzun ara vermemin sebebi. Eski heyecanımı geri kazanabilir miyim emin değilim ama yine de sayfamda bir şeyler paylaşmayı ve sevdiklerimle iletişim hâlinde olmayı seviyorum. Beni buraya bağlayan ve kopmamamı sağlayan da bu duygu oldu zaten. 🤍
Aslında bu yazıyı ocak ayının ilk haftasında kaleme almıştım, henüz yayınlama fırsatı bulamamışken Bolu'daki o korkunç yangın felaketine şahit olmak beni bayağı etkiledi. Yakın zamanda yaşadığım yangın travmamı tetikledi. İnsanların çırpınışlarını izlerken derinden etkilendim, çok çok kötüydü. Masum insanların elimizden kayıp gitmesine çok üzüldüm, umarım suçluların hepsi cezalarını hem bu hem de öteki dünyada bulur. Sizi bu konu hakkında daha fazla sıkmak istemiyorum sadece içimden geçenleri kısacık da olsa söylemek istedim.
Anlatacak çok şey birikti aslında. Geçmiş yıla dair ve yeni seneyle ilgili tabii ki. Onlardan şimdi bahsetmeyi düşünmüyorum, ayrı yazıların konusu olsun istiyorum.
Hafızamda güzel bir anı bırakan bir gün canlanıyor şimdi. Daha önce bahsetmiş olmalıyım kendi kendime takılmaya başladığımı, 'self date' yaptığımı. Bu hoşuma gittiği için ayda bir gün kendimle başbaşa olmaya karar verdim. Eskiden bir arkadaşım veya birkaç kişi olmadan eksik hissederdim. Sanki tek başıma dışarıda bir faaliyet içinde olmak bana gereksiz ve sıkıcı gelirdi. "Evdeyken kendi kendimle kalabiliyordum zaten, sokakta bunu sürdürmek niye?" diye düşünürdüm. Fakat bakış açımı değiştirdim. Özgürce o günü yaşamak da ihtiyaçmış meğerse.
Evden çıkmadan hazırlığımı yapıyorum. Ufak tefek atıştırmalıklarımı, kalemimi, defterimi ve pek tabii ki kitabımı da alıyorum yanıma. Kitap seçme işini en sona bıraktım o gün. Kütüphânemin önünde her bir rafa hızlıca göz atarken iç sesimle konuşuyordum adeta. Hayır bu çok kalın, bu biraz sıkıcı, öteki aşırı dikkat istiyor, bu şöyle bu böyle diye içinden çıkılamayacak hâle geldiğimde hep yaptığım gibi güvenli limanıma doğru yanaştım.
"Yazmasaydım deli olacaktım." diyen Sait Faik Abasıyanık bölümüydü o. Beni hiç hayal kırıklığına uğratmazdı zira. Bu güne kadar ne okuduysam yüzüme gülümseme yayılırdı. Sayfalar arasındaki insanları, adayı, uçsuz bucaksız maviyi, suyu hep severdim.
Az Şekerli'yi seçtim ve çıktım.
Ankara'nın ayazını bilenler vardır muhtemelen, sokağa çıkmak iliklerinize dek üşütür. Kar yağsa hava daha ılıman olurdu ve kar topu oynamanın heyecanıyla daha eğlenceli vakitler geçirilebilirdi belki ama dediğim gibi soğuktan dolayı kapalı mekânlara çevirdim yönümü.
Okul yıllarımda yurtta kalırken uğramayı hep sevdiğim bir alışveriş merkezi vardı yine oraya doğru çekildim.
Aklımda almak istediğim bazı eşyalar da vardı ama o an bana güzel görünenleri daha çok tercih ettim sanırım. Kar küresi, yeni yıl tebrik kartları, metal kutular, el kremleri, ışıklı bir ev ve çeşitli takılardan bana göz kırpanlara karşılıksız kalamadım. 🙆♀️
Hem acıkmış ve susamış hem de fazlasıyla yorulmuştum. Yemek katında bir masaya yerleştim ve çantamdaki örtüyü serdim. Bu örtü çok sevdiğim bir arkadaşımdan. Bana hediye olarak aldığı kupayı, kargoda bir şey olmasın, kırılmasın diye sarıp sarmalamış onunla. Paketi açınca da o şekilde görmek hoşuma gitti. Bana ait olanı korumuştu, değerliydi, sevdiğim birindendi. Yıkadım ve çantama attım. Bu sayede benimle her yere gelebilecek ve kitaplarım için tertemiz bir alan olacaktı. 🎆
Geçen sefer tercihim kahveydi ama bu kez o kadar çay istedi ki canım. TRT 1'de tekrarlarına denk gelip sevdiğim ve defalarca izlediğim bir dizi vardı. İsmi, Böyle Bitmesin. Orada Aile Bakanlığı'na çalışan özel bir ekipteki kadın komiser, "çaysadım" derdi. Çay, onun için aldığı nefes gibi, su gibi bir şeydi. Çaya karşı sempatim onun sayesinde gelişti diyebilirim.
Ben de o gün kendimi onun gibi hissettim. Masama oturmadan önce çay almaya gittim. İki koca çay sipariş ettim. Bunun ne kadar mantıksız olduğunu o an anlamamıştım tabii ki. Ta ki elimdeki poşetleri fark edene dek. Hepsini taşımam mümkün değildi çünkü çayı ilk gördüğüm yerden almaya karar vermiştim ve mesafe bayağı uzaktı. Ben de ayak üstünde ilk çayımı yudumladım ve o bitince diğerini de boş kartonun içine koyarak masaya doğru yol aldım. Hızlıca içmeme rağmen o çayın tadı çok hoşuma gitmişti. ☕️
Bir dahaki sefere benzer durumda kalmamak için kendi termosumu yanımda getirmeliydim. İki bardak kime yeterdi değil mi? 🫖
Az Şekerli'de 17 hikâye bulunuyordu. Kitap; 'Sait Faik için küçük bir ağıt' notuyla, 1954 yılında Behçet Necatigil'e ait olan 'Anlamak' şiiriyle son buluyordu.
Anlamak açılışı kapının
Dilsiz ve karanlık konakta
Anlamak hikâyelerinde İstanbul
Uzun, kısa
Behçet Necatigil
(sf 91)
Orada bulunduğum süre boyunca 92 sayfalık bu kitabı bitirmeye söz verdim kendi kendime. Şekersiz çayımla, az şekerli öyküleri okumaya başladım.
Bir saadet denizi içinde felaketlerden kurtulmuş perişan bir sandal gibiyim, yelkenler paramparça, sandal su içinde. Hayır, sandalcı gibiyim. O ömrümde bir daha tutamayacağım, seyrine doyamayacağım bir deniz mahluku gibi. Yosun ve deniz kabuklusu kokuyor.
(sf 10)
İçinde garip bir şey vardı. Bu belki de sevilmediğini bilmekten doğan bir elem, belki de sevildiğini bilmekten doğan bir hainlikti.
(sf 12)
Battaniye isimli bu öyküdeki altını çizdiğim satırlar bana Fatmagül'ün Suçu Ne?' dizisindeki bir sahneyi hatırlattı. Not düşmüşüm sayfa altına. Buğra Gülsoy'un canlandırdığı karakter ile Asu isimli bir kadın arasında geçiyordu. Diyaloglar bana o duyguyu geçirdi. Belki diziyi daha önce izleyenleriniz vardır, ne demek istediğimi anlayabilirler.
İçinde Ankara geçen, oradan gelen veya yolu oraya düşen yolcuların olduğu hikâyeler de ilgimi çekiyor her zaman. Anayurt Oteli'ndeki kadın gibi..
Hikâye Peşinde adlı öyküde de trenle Ankara'dan gelen iki yolcunun sohbetini dinliyorduk arka koltuklardan.
Her aldığım notun hikâyesini paylaşırsam bu yazı bitmez. O yüzden gerisini okumanıza bırakıyorum.
Ben kendime verdiğim sözü tuttum ve kitabı bitirdim. Zaten sıkmayan, kendiliğinden akan öyküleri var yazarın.
Sait Faik demişken, 2025'in onun yılı olduğunu da söylemeliyim. Yazarın vefatının ardından 70 sene geçince eserlerin üzerindeki telif kalkıyor ve isteyen her yayınevi basabiliyor. Tıpkı birkaç sene önce Sabahattin Ali eserlerinin her yerde basılıp her yerde karşımıza çıkması gibi.
Bu iyi bir şey aslında, kitaplarla okurlar daha kolay ve uygun fiyatla buluşmuş oluyor. Yine de iyi bir kitap için iyi bir yayınevi ve çevirmen çok önemli unsurlar. Buna dikkat etmeye çalışıyorum.
İşte şimdi de bu ocak ayı itibariyle Sait Faik eserleri serbest kaldı. Bendekilerin hepsi İş Kültür yayınlarından. Basımı olmayan birkaç kitabı yok sadece.
Yazarın vasiyetine göre teliften elde ettiği gelir, Daruşşafaka Vakfı'na gidiyordu. Ne kıymetli bir düşünce ve salih bir amel değil mi? Kim bilir kaç yüreğe dokunmuştur kelimeleri haricinde.. 🤎
Ben de bu yüzden İş Kültür'den devam ederim diyordum. Geçenlerde bir açıklama yaptılar. Aynı şekilde Daruşşafaka'ya bağış yapmaya devam edeceklerine dair. Bu habere çok sevindim ve verdiğim kararın ne kadar isabetli olduğunu da görmüş oldum.
Bu haberin ardından çığ gibi büyüdü iyilik hareketi. Bazı yayınevleri de benzer açıklama yaptılar. Onlardan da alınsa yine vakfa gidecekti yazarın vasiyetindeki gibi. Bu çok sevindiriciydi.
Bu noktada; toplu eserlerini tek ciltte, kaliteli ciltli versiyonunu basan bir yayınevi beklemeye başladım. Ve beklediğim haber gecikmedi. Everest müjdeyi verince mutlu oldum. Amazon'a düşmesini dört gözle bekliyorum. Arada girip kontrol ederken birkaç farklı sipariş verdiğim doğrudur. :)
Geçen yıldan hatırlayan vardır belki, kasıma kadar kitap almamaya söz vermiştim. Onu tuttum. Kasım ve aralıkta bütçemi aşan kitaplar almış olsam da kendime -eğer istersem- engel olabildiğimi görmüş oldum. Hem kitaplar zamlanmadan almak daha iyiydi di mi? 🙆♀️
Bu kadar kitap sohbeti yeterli. Aklıma gelmişken geçen sene ocak ayında bir hevesle başladığım, her gün power up yaparak rozet kazanma etkinliğim, aralığın son günüyle birlikte nihayete erdi. 🎉🎊
Kendimi çok tebrik ediyorum, kolay değildi hiçbir gün atlamadan bunu yapabilmek. 🏆
Bazen zorlandığım ve sıkıldığım günler oldu itiraf ediyorum ama yine de yılmadan devam ettim. Artık bitti, üzerimden koca bir yük kalktı. Tekrar başlamayı düşünmüyorum o heyecan bana uzun süre yeter. Darısı diğer arkadaşlarımın başına. ✨️
Vee geçtiğimiz 4 Ocak Hive Yıl dönümümdü.🎈🎈🎈🎈🎈
Sudefteri'nin doğum günüydü. 🎇🎆 🎉🎊
Tam 7 yıl olmuş buraya ilk adımlarımı atalı.
Acı tatlı birçok şey gördüm, yaşadım, tecrübe ettim. Arkadaşlıklar kurdum, dostluklar kimi zaman. Geçmişe baktığımda iyi anıları hatırlamak istiyorum. Beni üzen zamanlar değil de gülümseten anlar geçiyor şu anda zihnimden. Hayatıma ve kalbime dokunan, bu yolda yürürken bana eşlik eden herkese teşekkür ediyorum. 💐
Yeni yılın sağlık, huzur, başarı, şans ve mutluluk getirmesini diliyorum. 💫🌸🤍